Savaşların En Büyüğü (3. Dünya Savaşı)
08 Kasım 2024 Prof. Dr. Emre Alkin Türkiye Gazetesi
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/prof-dr-emre-alkin/savaslarin-en-buyugu-mu-geliyor--645676
Savaşların en büyüğü mü geliyor?..
Geçenlerde ABD seçimleri öncesinde strateji ve diplomasi uzmanlarıyla bir araya geldim. Biliyorsunuz “diplomasinin bittiği yer harp” derler. Hatta Winston Churchill “jaw jaw is better than war war” diyerek perçinlemiştir bu sözü. Yani çene çalmak savaşmaktan iyidir.
Ancak söz konusu uzmanlarla beraber yazacağımız makalenin başlığı üzerinde tartışırken kendimizi bir anda şurada bulduk:
“İki büyük savaştan sonra, en büyüğünden önce dünyanın durumu...”
Hem siyasi hem diplomatik hem demografik hem de ekonomik durumu tartışırken anladık ki, büyük savaş kaçınılmaz. Maalesef yaklaşan büyük savaş da şu ana kadar yaşananların en büyüğü olacak. ABD seçim sonuçları ve diğer parametreler sadece bunu geciktirecek ya da hızlandıracak. Meseleyi şimdi detaylandırayım.
Geriye dönüp baktığımızda, belki de büyük bir savaş görmeden yaşadığımız upuzun bir dönemi geride bıraktık. Ancak bu dönemde iki dünya savaşında ölenlerden daha fazla insanı kaybettik. Yani büyük büyük değil, ufak ufak savaştık. Ancak daha fazla kan döküldü.
Bazıları “büyük savaş olsa daha iyi” şeklinde pek de kabul edilmeyecek ifadeler kullanırken, daha önceki bir makalemde savaşların ekonomilere çare olmadığını detaylı şekilde anlatmıştım. Ancak, “Büyük Savaş” tartışmalarına elbette önce ekonomik sonra da muhtelif pençelerden ışık tutmaya çalışacağım.
Aslında son yaşadığımız büyük savaş olan İkinci Dünya Savaşı, yalnızca askerî çatışmaların değil, aynı zamanda derin ekonomik problemlerin de bir sonucuydu. Savaşın ekonomik sebeplerini analiz etmek, günümüze kadar yaşanan toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmeler ışığında bir başka dünya savaşının çıkabilme olasılığını değerlendirmek için önemli. Sebeplere bir bakalım:
- Versailles Antlaşması'nın ekonomik yükleri: I. Dünya Savaşı sonrası imzalanan Versailles Antlaşması, Almanya üzerindeki ağır tazminat yükümlülükleriyle sonuçlandı. Bu durum, Almanya'nın ekonomik çöküşüne ve toplumsal huzursuzluklara yol açtı. Hatta Ekonomist John Maynard Keynes, bu tazminatların ekonomik olarak Alman toplumunu nasıl zorlayacağını öngörerek, antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini savunmuş. Ekonomiye devlet müdahalesinin önünü açmış diyebilirim.
- Büyük Buhran: 1929'daki Büyük Buhran, dünya ekonomisini etkileyerek işsizlik oranlarını yükseltti, ticareti azalttı ve ülkeler arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden oldu. Ekonomist Milton Friedman, bu dönemde devlet müdahalesinin artırılmasının gerekliliğini savunarak, piyasa travmalarının ekonomik istikrarsızlık oluşturabileceğini vurgulamış. Belki de ilk devlet kapitalizmi fikrinin önünü açmış. Böylece Keynes’ten bir adım daha fazla atmış.
- Savaş Ekonomisi Merakı: Savaş öncesinde birçok ülke, militarizasyon ve yeniden silahlanma süreçlerine girdi. Bu durum, savaş ekonomisini canlandırdı. Savaş ekonomisi üzerine analizleriyle tanınan ekonomist Paul Krugman, savaşın makroekonomik etkilerini incelemiş ve askerî harcamaların iktisadi büyümeye katkı sağladığını dile getirmiş. Ben kendisiyle aynı fikirde olmadığımı uzun bir makale ile dile getirip sizlerle paylaşmıştım.
Açıkçası o zamanlardan bu zamanlara kadar, sadece sade vatandaşın değil bazı düşünürlerin ve uzmanların da inandığı “savaş ekonomileri kurtarır” bağnazlığının devam ettiğini görerek endişeleniyorum. Ancak savaşın faydalı olabileceğine dair fikirlerin karşısında olanlar da var. Benim gibi mesela. Yine de İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, dünya genelinde pek çok sosyoekonomik ve siyasal gelişme yaşandığını kabul etmek lazım. Tüm bunların bizleri adım adım tüm zamanların en büyük savaşına doğru sürüklediğini, hatta nükleer silahların da kullanılabileceğini gösteriyor. Ekonomilere yarasa da yaramasa da kaçınılmaz olan bu. Şimdi yeni büyük savaşın çıkacağına dair tezlere bir bakalım:
- Jeopolitik Gerilimler: Uluslararası ilişkiler uzmanı Graham Allison, dünyanın mevcut durumu üzerinde, büyük güçler arasındaki rekabetin yeni bir "soğuk savaş" ortamı oluşturabileceğine dikkat çekiyor. Özellikle ABD ve Çin arasındaki gerilimler, stratejik bölgelerdeki çatışmalar ve kaynak yarışı, büyük bir savaşın tetikleyici unsurları olarak değerlendiriliyor. Rusya-Ukrayna, Gazze-İsrail-Hamas-Hizbullah gibi sıcak çatışmaların yanında Çin-Tayvan, Kuzey Kore-Japonya gibi ara sıra yükselen tansiyonları da hesaba katmak gerekiyor.
- Askerîleşme ve Milliyetçilik: Savaş tarihçisi Christopher Clark, ülkelerde milliyetçiliğin yeniden canlanmasının mevcut uluslararası barışı tehdit edebileceğini söylüyor. Milliyetçiliğin yanında radikal siyaset ve hareketlerin yükselmesi, savaş ihtimalini artırıyor.
- Ekonomik Eşitsizlikler: Sosyolog Immanuel Wallerstein, ekonomik eşitsizliklerin ve küresel dengesizliklerin, toplumsal huzursuzlukları ve çatışmaları tetikleyebileceğini savunuyor. Aslına bakılırsa kuvvetli isimlerin değerlendirmelerine gerek kalmadan da çıplak gözle büyük bir eşitsizliğin ve adaletsizliğin yaşandığını görüyoruz. Sadece küresel değil ulusal boyutta yaşanan bu çarpıklığın üzerinin örtülmesi için sürekli savaş çağrıları yapılıyor.
Bazı uzmanlar ise büyük savaşın o kadar da kaçınılmaz olmadığını, en azından çok uzun süre bir başka savaş çıkmaması için aşağıdaki gerçekleri ya da umutlarını sıralıyorlar:
- Uluslararası Kurumların Varlığı: Uluslararası ilişkiler alanındaki uzmanlar, Birleşmiş Milletler gibi kuruluşların diplomatik diyalogları teşvik ederek savaşların çıkma olasılığını azalttığını vurguluyor. Diplomat Richard Haass, bu tür kurumların önemine dikkat çekerek, iş birliği yolunun önemi üzerinde duruyor. Bu konuda çok sayıda kitap yazarak da barışa katkı sunuyor desem yanlış olmaz. Ancak konuşurken kavga çıkarmaya meraklı liderlerle bakalım barış korunabilecek mi?
- Küresel Ekonomik Bağlar: Benim gibi hem ekonomist hem de iktisat tarihçisi olan Dani Rodrik, küreselleşmenin, ekonomilerin birbirine bağımlı hâle gelmesini sağladığını ve bu durumun savaşın maliyetini artırdığını belirtmekte. Ekonomik bağımlılık, ülkeler arasında iş birliğini teşvik eden bir faktör olarak öne çıkıyor doğrudur. Ancak ticarette de bloklaşma başladığı için, büyük savaşı durduracak bir iş birliği sağlamak mümkün mü bilemiyorum.
- Nükleer Caydırıcılık: Yani diğer adıyla “Second Strike Capability”. Nükleer silahların varlığı, büyük güçler arasında doğrudan askerî çatışma riskini azaltan bir caydırıcılık unsuru olarak değerlendirilmekte. Atom bilimci Bertrand Russell, nükleer silahların yayılması ve savaşın yıkıcılığının, ülkeleri daha temkinli hâle getirdiğini savunmuş. Hatta meşhur bir Russell-Einstein Manifestosu da var. Ancak nükleer silahların mantıklı liderlerin değil farklı kişilerin elinde “caydırıcı” olmaktan çıkacağı da bir gerçek.
Graham Allison, Henry Kissinger, Michael T. Klare gibi isimler büyük savaşın kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Richard Haass, Joseph Nye, Fareed Zakaria gibi isimler de “hâlâ umut var” diyor.
Son olarak, nükleer savaşın, insanlık ve gezegen üzerindeki olası etkilerine bir bakalım:
- İnsan Kaybı: Nükleer silahların kullanımı ve neticesinde radyoaktif serpinti nedeniyle milyar mertebesinde ölümler ve uzun vadeli sağlık sorunları ortaya çıkacak.
- Çevresel Etkiler: Nükleer patlamalar, geniş kapsamlı yıkımın yanı sıra, toprak ve su kaynaklarını kirletecek. Uzun süreli çevresel etkiler, ekosistemlerin bozulmasına yol açacak.
- Küresel İklim Değişimi: Çok sayıda nükleer silahın patlaması, "nükleer kış" olarak bilinen bir duruma yol açacak. Atmosferdeki toz ve duman nedeniyle güneş ışığının azalması ve dünyanın sıcaklıklarının düşmesi kaçınılmaz olacak. Bu durum da tarımda ciddi sorunlar yaşanmasına, gıda krizlerine ve daha fazlasına neden olacak.
- Toplumsal Çöküş: Nükleer bir savaş sonrası, sosyal yapılar bozulacak. Kaynakların kıtlığı, kargaşa ve hükûmetlerin çökmesi gibi sorunlar yaşanacak.
Nükleer Büyük Savaşın durdurulmasında insanlığın diğer gezegenlere gitmesi de doğrudan bir çözüm sağlamayacak gibi gözüküyor. Biz yine de ümidimizi koruyalım: Uzaya açılma çabaları, uluslararası iş birliğini ve barışçıl araştırmaları teşvik edebilir. Uzaya gitme hedefleri, dünya üzerindeki ülkelerin bir araya gelerek ortak amaçlar doğrultusunda çalışmasına yardımcı olabilir. Bu tür iş birliği, nükleer silahların yayılmasını önlemek için daha sağlam diplomatik çabaların temelini oluşturabilir.
Bu satırları Trump’ın tekrar Başkan seçildiği gün yazıyorum. Bu aşamadan sonra olacakları geri çevirmenin pek imkânı yok. Trump’ın başına gelecekler de bahsettiğimiz senaryoların düğmesine basabilir. Endişeli bekleyiş başladı diyebilirim. Ne kadar bekleyeceğiz bilmiyorum.
08 Kasım 2024 Prof. Dr. Emre Alkin Türkiye Gazetesi